Ergenlik dönemi, çocukluk çağı ve erginlik arasında yer alan, hızla artan fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimin bir arada görüldüğü, yetişkinliğe geçişi ifade eden bir yaşam dönemidir. Biyolojik ve psikolojik değişimlerin zemin hazırladığı cinsel ve psiko-sosyal olgunlaşma ile başlar, birey özerkliğini, kimliğini ve sosyal üretkenliğini kazandığı zaman sona erer (Gültekin ve Baran, 2007; Demuth ve Brown, 2004). Erken çocukluk dönemindeki deneyimler, yetiştirilme tarzı, ebeveyn tutumları, aile öyküsü gibi etkenler ergenlik döneminin nasıl şekilleneceğini gösteren önemli değişkenler arasında yer alır. (Sarı, 2018) Freud’a göre psikoseksüel gelişim iki aşamada olur.Birinci aşaması, küçük çocukluk döneminin ödipal çatışmalarının uykuya dalması ve latans dönemine giriştir. İkinci aşama ise erinlikle başlar ve çocuk cinselliğine normal ve nihai hali verilmiş olur. Öyleyse çocuklukta hazırlanan ergenlikte belirgin halini alır. (Freud 1905 akt, Parman, 98 ). Ergenlik dönemi aslında bir kriz dönemidir.( Bloss,1967 )Kriz, gelişimin bu aşamasında ruhsal işleyişin bir ifadesidir. Ergen krizi, yetişkin cinselliğine götüren, hayatın kaçınılmaz bir dönemidir. Kriz karar vermeden gelir ve ergenlikte karar verme söz konusudur (Ladame ve Perret – Captiovic,1998) .Ergen; ben kimim, nereye gidiyorum, ne olacağım sorularına cevap arar durumdadır. Ergenlikte 3 sorunsaldan söz edilebilir; kimlik sorunsalı, cinsellik, çatışma /ayrılma. Kimlik sorunsalı ergenin kim olacağına, ne olacağına dair karar vermesi sorunsalıdır. Ergenler, kendi ruhsallıkları ve bedenleriyle, ötekilerin ruhsallıkları ve bedenleriyle kurduğu ilişkiler ile kendi kimliğinin yapılanmasını sağlar. Ergen bu dönemde kimlik yapılandırmasına ilk aile içinde başlar. Psikanalitik kurama göre ergenlik geçici bir rol kararsızlığı dönemidir. Bu dönemde ergen çeşitli roller, düşünceler, idealler ve değerler dener, benimser, sonra terk eder ve yenilerini arar. Bazen yıkıcılığa kadar varabilen kararlı bir bağımsızlık, diğer bir an bebeksi bir bağımlılık gösteren ergen sürekli bir ileriye, bir geriye gider gelir. Bu dönemin çözülemeyen problemleri kimlik problemi olarak karşımıza çıkar (Gençtan, 1995).Ergen kimlik arayışında aileyle çatışma içine girebilir. Bu çatışmalar bazen yoğun ve yıpratıcı, bazen de kolay olur. Çünkü ergen anne babadan kopmaya, bağımsızlaşmaya, kendi süperegosunu ebeveynlerinden ayrıştırmaya çalışır. Ergenlikte eskiden yaşanılmış cinsel yönelişler, çatışmalar yeni baştan yaşanır. Çocukluktan kalan sorunlar ergenlik döneminde çözümlenir. Klein çocukluğun ilk dönemlerine dikkat çeker ve bu dönemin çocuğun ruhsal yaşamının oluşumunda oynadığı role vurgu yapar. Bu çocuksu ödipal çatışmanın, ergenlikte basit bir yineleyici olarak ortaya çıktığını vurgular.(Klein 1925, 1932 akt. Parman,1998). Ergen bu dönemde cinselliği ve cinselleşmeye başlayan bedenini keşfeder. Cinselliğin keşfi ve yaşanması ergene suçluluk ve karmaşık duygular yaşatabilir. Ergenlik döneminde tekrar açığa çıkan ödipal kompleksten bir ayrılış söz konusudur. Ergen aşk nesnesini dışarda aramaya başlar. Ailenin mahremiyeti sağlaması ve ayrılığa izin vermesi gerekir. Peter Bloss ergenlik dönemini ele alırken nesne ilişkileri kuramını benimser (Bloss 1962 akt. Parman, 1998). Mahler’in yaklasımından yola çıkarak ergenliği ikinci bireyselleşme süreci olarak tanımlar ve ergenin yeni nesne ilişkileri kurabilmesi için içselleştirdiği birincil nesneden kendini uzaklaştırması gerektiğinin altını çizer. Bloss’a göre “Ödipal karmaşa” ancak ergenlikte gerçek anlamıyla sonuçlanır.Aile tarafından ergenlik döneminde ensest yasağı içselleştirilir(Blos,1967 akt. Parman, 1998). Ergenlik dönemi çocukluğa bir vedadır. Ergenlik, aşamalı, kaygılı ama aynı ölçüde de umutlu bir biçimde yetişkinliğin henüz bilinmeyen dünyasına girişi sağlayacak kapılardaki engellerin aşılması arasındaki yaşamdır. Ergenlik krizi ergenin ebeveynlerinden ve çocuk bedeninde ayrılışı içselleştirmesi ile son bulur (Jacobson,2004). Suç, “topluma zarar verdiği ya da tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen ve belirtilen eylem” şeklinde tanımlanmaktadır. Ceza hukukunun verdiği tanıma göre ise suç, yasanın cezalandırdığı harekettir (Dönmezer,1984 ,akt. Ziyalar, 2011 ). Ülkemizin hukuk sisteminde “çocuk suçluluğu”, 18 yaşından küçük kişilerin bir hukuki normu ihlal etmesi olarak tanımlanmaktadır(Ziyalar, 2011). Suça bulaşmış çocuklarla arkadaşlık eden bir çocuğun suça sürüklenmesi olasılığı da oldukça fazladır(Yıldız, 2004; Işık, 2006 akt. Gül ve Güneş, 2009).Psikanalitik teoriye göre suç, birden fazla faktöre bağlı olarak oluşur. Saldırgan dürtülerin nispeten kuvvetli oluşu (id), baskı ve yasakların yetersizliği (süperego), bunlar ile çevre arasındaki uyumu sağlayacak egonun zayıflığı, iç veya dış zorların (stres) etkisi ile sonradan zayıflayarak engellenme eşiğinin düşmesi sonucu suça yatkın kişilik yapısı gelişir. Böyle bir kişilikte aslında herkeste var olan bencil, anormal, asosyal eğilimler bastırılamaz, eyleme vurulur. Bu da suça bulaşmaya ya da yasa dışı davranmaya neden olur(Öter, 2005). Ergenin, otonomiye yönelik duydukları arzular nedeniyle ergenler kurallara karşı gelen davranışlar sergileyerek kuralların aşağılayıcı olduğunu ifade ederler. Ergenlerin bu dönemde eyleme vurma davranışına yöneldikleri sık görülen bir durumdur. Genellikle bu eyleme vurma davranışı, sigara,alkol,suç işleme gibi davranışlarından oluşabilir. (Kaplan ve Sadock, 2015 akt. Sarı, 2018). Ergenin suç davranışına yönelmesinde; sosyo-ekonomik statü, anne-baba psikopatolojisi ve suç geçmişi, geniş aile yapısı ve doğum sırası, parçalanmış aile yapısı, etnik köken, kültürel özellikler, anne-baba tutumları, çocuğun cinsiyeti, kişilik yapısı, fiziksel veya psikolojik sağlığı, okul çevresi, akademik performansı ve akranlarla ilişkisi gibi birçok faktör ergen suçluluğuyla ilişkili olabilir (Sarı ve Arslantaş, 2018). Ergenin suça yönelmesinde, ergenin kimliğini oluşturma çabası, yetersizlik düşünceleri ve duygularıyla başa çıkma, özerk hissetme ihtiyacı veya diğer psiko-sosyal ihtiyaçlarını karşılama etkili olabilir. Ergenin içinde olduğu bu keşif süreci onu tehlikeli ve riskli birçok davranışa itebilir. Ergenlik döneminde ergenler, anne ve babaları tarafından anlaşılmadıklarını düşünür. Bu dönemde ergenler kendileri gibi ergenlerden oluşan ergen gruplarına ait olma ihtiyacı duyarlar (Bradley ve Matsukis, 2000 akt. Sarı, 2018). Winnicott’un deyişiyle ergen gruplar bir araya gelmiş yalnız ergenlerden oluşur. Kendilerini yalnız hissederler ancak bu katlanılmaz yalnızlık ve bilinmezlik durumunu bu ergen gruplar hafifletir. Anne baba ergenleri anlamıyordur ancak akranları onları anlıyordur. Bu dönemde yaşanan arkadaşlıklar daha önceden oluşan psikolojik yaraları tedavi edici de olabilir, zararlı da olabilir, ergeni pişmanlık duyacağı davranışlara da itebilir. Ergenlerin grup davranışında bulunma nedenleri bebeklikteki o ideal hali tekrarlama isteğidir. Bebeklikte anneyle yaşanan ideal hali grupla yaşar ve kendine özgü davranışlarını gruba emanet eder. Akran grupları ergenlerin kimlik arayışlarında farklı tecrübeler edinmelerinde ve ebeveynlerinin otoritelerinden uzaklaşıp özgürleşmelerinde yardımcı olurlar (Horroks 1965: 22) Bu gruplar bazen suça eğilimli çeteler de olabilir. Ergenlerin çevresinde çetelere üye olan akranlarının bulunması, bu akranların çete faaliyetlerini özendirici ve çekici göstermesi ergenlerin çetelere üye olma davranışını arttırır (Ögel, Tarı ve Eke, 2006). Ergenlik döneminde özerklik için çabalayan ergenler aileden uzaklaşıp çetelerle yakınlaşırlar, risk davranışlarına daha kolay karışırlar ve tüm bunlara bağlı olarak olumsuz davranışlara karşı daha savunmasız olurlar. Özerkleşme isteği ve otonomiye duyulan arzu ergenlerin çetelere üye olup suça bulaşmalarına neden olabilir. Çetelerde ergenlerin güç, aidiyet ve güven gibi duyguları kazandıkları görülür. Ergenin en büyük derdi güçsüzlüktür. Normalde tek başına yapamayacağı ya da cesaret edemeyeceği bir davranışı çete desteğiyle ya da çeteyle birlikte yapabilir. (Horroks 1965: 21). Bu çeteler ergenin şiddet ve suç davranışlarına yönelmesinde etkilidirler. Çetelere kabul edilen ergenler çetenin jargonunu benimserler, çete onlara neyi yapıp neyi yapamayacaklarını öğretir, böylece çete içinde statü kazanırlar. Çeteler, genelde orta ergenlikteki bireylerden oluşan, sokaklarda suç işleyen sokak topluluklarıdır. Çeteler, bir ya da iki çekirdek üyeden ve onlar dışında çeteye sürekli girip çıkan üyelerden oluşur. Özellikle çete üyesi olan ergenlerin çete üyesi olmayan ergenlere nazaran daha fazla suç işledikleri görülür. Çete üyesi olmak ergenin şiddete maruz kalmasına, şiddet mağduru olmasına ve saldırgan, suç teşkil eden veya şiddet içeren bir davranışta bulunmasına neden olabilir (Gül ve Güneş, 2009). Çevre, akran, aile ve okul çete oluşumunda etkilidir. Genellikle yoksulluğun, ve sosyal düzensizliğin olduğu çevrelerde ergenler çeteleşme davranışında daha fazla bulunur. Zayıf anne-baba bağının olduğu, aile içi şiddetin, istismarın olduğu, parçalanmış aile (ölüm ya da boşanma) yapısına sahip, aile üyeleri arasında suça bulaşmış bir üyenin olduğu ailelerdeki ergenlerin çetelere üye olma ihtimalleri daha yüksektir. (Ögel, Tarı ve Eke, 2006). Bu ergenlerin evlerinde sahip olamadıkları aileyi dışarıda aramaları, onların çetelere üye olmalarını ve aile olarak gördükleri çetelerle suça bulaşmalarını kolaylaştırır. Ayrıca çetelerin faaliyetleri ergenlerin kendilerini güçsüzlük hissetmesinin önüne geçer. Araştırmalara bakıldığında okul başarıları ve eğitim beklentileri düşük olan ergenlerin çeteleşme davranışını daha fazla gösterdiği görülür. Aynı zamanda ailelerinin ergenlerin akademik başarıları konusunda ilgisiz olmaları ve beklentilerinin düşük olması ergenlerin çetelere üye olma davranışını arttırır. (Ögel, Tarı ve Eke, 2006). Sonuç olarak ergenlerin, kendini bir gruba ait hissetme ihtiyacı, otonomiye olan arzusu, özerklik isteği, kimlik bunalımı ve ergenlik döneminin getirdiği güçsüzlük sorunu ile baş edebilmek için çeteleşme faaliyetlerinde bulunduklarını söyleyebilir. Ergenin çete üyesi arkadaşının olması onu çete üyesi olmaya ve suça yönlendirebilir. Ayrıca ergenlerin kişilik özellikleri, ailevi yapısı, içinde bulunduğu sosyoekonomik durum, çevre ve akran etkisi ergenin suç davranışında bulunmasına neden arasında bulunur.