Her insan günlük hayatında bazı stres verici durumlarla karşı karşıya kalabilir. Böyle durumlar karşısında gerilebilir ve kendini kaygılı hissedebilir. Okulla yeni tanışacak bir çocuk okul kaygısı yaşayabilir, anne baba olacak bir çift bebekleriyle ilgili kaygı duyabilir, yeni bir eve taşınmış, yeni bir işe başlamış ya da yeni bir şehre yerleşmiş biri kendini kaygılı hissedebilir. Kaygı hayatın akışında var olmamızı, harekete geçmemizi sağlar ve belli bir düzeyde olduğunda kişinin işlevselliğini arttırır. Sınav konusunda kaygılanan bir öğrenci bu kaygısından ötürü ders çalışır ya da gelecek kaygısı duyan bir kişi işinde daha iyi olmak için çabasını artırır. Bu örnekler kaygının insan hayatındaki olumlu yönünü bize gösterir. Birçok ünlü düşünür de kaygının insan için olumlu yanlarına dikkat çekmiştir. Kierkegaard’ kaygıyı “mantığın sersemlemesi”; T.S Eliot kaygıyı “yaratıcılığın beslenmesi”, İngiliz romancı Angela Carter’ ise kaygıyı “kaygı bilincin başlangıcı,” olarak görmüştür. Peki kaygı bizim için ne zaman bir sorun haline gelir? Bazen insanlar gündelik hayatlarında herhangi bir kaygı verici olay ya da durum olmamasına rağmen kendilerini anlamlandıramadıkları bir şekilde kaygılı hissedebilirler. En ufak bir olayda ya da kolayca baş edebilecekleri bir durumda yoğun bir şekilde kaygı yaşayabilirler. Kaygı hali kişinin hayatını sürekli ve belirgin bir şekilde etkiliyorsa ve kişinin bazı fonksiyonlarını kaybetmesine neden oluyorsa artık bir sorun haline gelmiş demektir. Bu soruna kaygı (anksiyete) bozukluğu denir. Peki nedir kaygı (anksiyete) bozukluğu? Şimdi de ve gelecekte gerçekleşme ihtimali olmayan ya da gerçek bir nesnesi olmayan durumlar için kişinin sürekli kaygı ve korku duyma halidir. Bu korku ve kaygılar yavaş yavaş başlayarak gittikçe gündelik hayatınızı ele geçirebilir. Zihninizde sürekli tekrarlanan ve sizi huzursuz eden düşünceler halini alıp sizi uykularınızdan edebilir. Hiç beklemediğiniz bir olayda beklemediğiniz bir yerde bir anda gelen yineleyici düşünceler vücut ısınızın artmasına, terlemeye başlamanıza, göğüs bölgesinde daralma hissine ve ortam değiştirme ihtiyacına neden olabilir. Zihnimizde bizi rahatsız eden bu düşünceler herkes için aynı mıdır? Elbette değildir. Kişinin kaygıya neden olan durumu nasıl deneyimlediği, kaygının kişinin hayatındaki konumunu belirler. Örneğin bir birey hayatında yeni bir başlangıç yaptığında her ne kadar kaygı yaşasa da bu durumu adapte olma kişilik özelliği ile kompanse edebilir kaygı bozukluğu geliştirmeyebilir. Ancak aynı kaygılı durumu kötümser olma ve güvensiz olma özellikleri ile karşılayıp işlevselliğinin bozulmasına neden olabilir. Kendinizi tanımanız içinden çıkamadığınız yoğun kaygılarınızın altında yatan nedenleri bulmanızı sağlar. Kaygınızı arttıran otomatik düşüncelerinizi keşfetmek kaygınızı yönetebilme konusunda beceri kazanmanıza yardımcı olur. Kendinizi keşfetmeniz yalnızca bugün yaşadığınız kaygı sorununuzu çözümlemenizi sağlamaz, aynı zamanda hayatınızın herhangi bir döneminde yaşayacağınız yoğun kaygılı süreçleriniz için de iyi bir kılavuz olur.