Melanie Klein, kuramını ‘’bebeklerin içsel çatışmalar, saldırgan, yamyamsı dürtüler ve ilkel yok edilme, zarar görme anksiyeteleriyle baş etmek için ortaya çıkardıkları ilkel savunmalar üzerine inşa etmiştir’’(Göka,Yüksek,Göral,2006). Melanie Klein, kuramında bebeklerin 0-1 yaş arasında önce “paranoid-şizoid konum”dan sonra da “depresif konum ”dan geçtiğini ifade eder. Konumdan kasıt herhangi bir şekilde gelişim evresi değil daha çok “kendine özgü anksiyeteleri, savunmaları ve içsel nesne ilişkileri olan, bir benlik örgütlenme durumu” olarak kullanılmaktadır. Bu iki pozisyonda temel motivasyon, saldırganlık dürtüsünden kaynaklanır. (Alford 1989). Klein, nesne ilişkisi kuramında,insanın ruhsallığını anlayabilmek için bebeğin iç gelişiminin önemine vurgu yapar. Freud’la ego konusunda ayrılırlar, Freud egonun sonradan geliştiğini söylerken Klein egonun baştan beri var olduğunu savunur. Klein'a göre doğumdan itibaren bebek kaygı duyabilen ilkel savunma mekanizmalarını kullanabilen, gerçeklikte ve düşlemde nesne ilişkileri kurabilen bir benliğe sahiptir (Klein,1934). Klein’a göre bebek dünyaya geldiğinde iç güdüsel olarak onu bekleyen bir annenin varlığıyla dünyaya gelir. Anne karnında bütün istekleri fazlasıyla karşılanan bir bebek vardır. Bu bebek dünyaya geldiğinde doğum travması -bebek depresyonu- yaşar. Dünyaya geldiğinde hem bir yaşama arzusu hem de bir ölüm dürtüsü ile karşı karşıya kalır. Bebek tıpkı anne karnındaki gibi ihtiyaçlarının hemen karşılanmasını ister ancak böyle bir şey mümkün olmadığı için açlık, yıkım dürtüsünü doğurur.Bebek dünyadaki yıkıcılıkla baş edebilmek için saldırganlığını bir nesneye yönlendirme gereksinimi duyar. Freud’ a göre ilk nesne anne iken Klein’a göre ilk nesne anne memesidir. Bebek nesneleri kısmi nesne olarak yaşar, ilk kısmi nesnesi anne memesidir. Bebek ilk önce nesneleri iyi ve kötü olarak birbirinden “ayırmakla/bölmekle” yükümlüdür (Klein,1999).Çünkü bu nesnelerin kötü olanlarına yüklenen saldırgan enerji bir arada tutuldukları takdirde iyi olanlara zarar verebilecektir. Ağladığında ona süt veren, onu besleyen meme iyi memedir ancak süt dolu olmasına rağmen acıktığında onu beslemeyen, onu arzudan mahrum bırakan meme ise kötü memedir. Klein annenin memesinin bir bebek için ilk kısmi nesne olduğunu ve bebeğin, ide ait içgüdüsünün tatmin edip etmediğine bağlı olarak bunu iyi ya da kötü addedebileceğini öne sürdü.Bebek dünyayı iyi ve kötü nesnelere bölünmüş olarak algılar, annesi ile olan ilişkisini hüsran ve doyumsuzluk üzerine kurar. Meme, bebeğin saldırganlığının ve diğer dürtüler için düşlem dünyasının doldurulduğu bir alandır. İyi memeye karşı libidinal bir yaklaşım gösterirken kötü memeye saldırgan bir yaklaşım gösterir. İyi nesne bebeği besler, korur ve sarar. Bu iyi ve kötü nesne bölünmesinin gerçekleştiği dönem 0-4 ay ya da 0- 6 ay arası paranoid-şizoid konum olarak nitelendirir. Paranoid şizoid konumda bebek kendi kaygısını azaltmak için içindeki saldırganlığı dışarıya yani anne memesine yansıtır. Bebek kaygı ve saldırganlığına karşı savunma mekanizması kullanabilen ve ilkel de olsa hem gerçeklikte hem de düşlemde nesne ilişkileri kurabilen bir benliğe sahiptir. Bebek bir yandan gerçekliğin dayattığı şokla, diğer yandan da içeriden işleyen ölüm dürtüsüyle başa çıkmak zorundadır. Bu kaygıya ve saldırganlığa karşı savunma yöntemi olarak benlik dışarıya yansıtmayı, dışarıya fırlatmayı kullanır. Burada baskın gelen kaygı biçimi paranoid niteliklidir ve benliği niteleyen evre de şizoid evredir zira bölme, bölünme yoluyla kendini ifade eder (Klein,1946). Benlik ikiye bölünerek memeye içindeki agresyonu yani ölüm dürtüsünü yansıtır. Buradaki şiddet memeyi parçalayarak yiyip yutan sadisttik nitelik taşır.Bebek memeyi sıkar,ısırır onu yutar ve geri çıkartır. Meme artık tehlikeli ve kötü bir nesneye dönüşür. Meme verici, besleyici, doyurucu olduğunda ideal nesne konumundadır ancak meme erteleyici, yoksun bırakan olduğunca zulmedici nesneye dönüşür. Bebeğin ruhsal yaşantısı ilk nesnesi olan meme ile kurduğu ilişki ile şekillenir. Meme üzerinden benliğin dışında yaratılan ruhsal alan yavaş yavaş içe atma ile içeri alınarak bebeğin ruhsal dünyasını şekillendirir. Bebeğin kendi içindeki saldırganlığı memeye atması sonra o memeyi tekrar içine alması, bebek ve anne arasında ilişki kurulmasını da sağlar. Aynı şekilde bebeğin dışkılaması da kendine ait kötü parçayı annesine atmasıdır. Bebek kendinde olmasını istemediği agresif yanlarını annenin memesine yani anneye atfetmektedir. Klein paranoid-şizoid konumu böyle ifade eder. İyi olan nesne içeri alınır, kötü olan nesne dışarı atılır. Bu konumdaki yaşantılar salt o evreye mahsus kalmaz, yaşamın bütününe yayılır ve benliğin baş edemediği kimi zorluklarla baş edebilme biçimi olarak ortaya çıkar. Paranoid-şizoid konumun başlıca savunma mekanizmaları içe alma ve yansıtma mekanizmalarıdır.( Klein,1946 ) Bebeğin gelişiminde ilk yılın ortasına doğru depresif konum gözlenir. Depresif pozisyon ile belirgin olan ödipal kompleks de yerleşmeye başlar. Klein’a göre ruhsal gelişimin en belirleyici dönemi, 0-1 yaş arasındadır ve ödipal kompleksin aslında bebeğin depresif pozisyonu ile yakından ilişkilidir. Bebek ödipal uğraşlarından, babasına karşı duyduğu kıskançlık ve nefretin bütün olarak algıladığı sevgi nesnesi olan babasıyla çeliştiği için vazgeçer. Klein’a göre sevgi nesnesi olan babaya duyulan nefretten ötürü suçlu hissetme cezalandırılma korkusundan değil, saldırganlığın yöneldiği nesnenin aynı zamanda da sevgi nesnesi olmasından kaynaklı olduğunu öne sürer. Klein ilkel üst benliğin oluşumunu da yaşamın ilk yıllarına alır (Klein, 1934).Bu dönemde bebekteki depresif kaygı yoğunlaşır. Bebeğin kötü memeye (anneye) karşı istekleri ve agresyonu artık iyi meme (anne) için de bir saldırganlık olarak hissedilmeye başlanır. Bebek kontrol edilemez agresyonu ile tüm nesneyi yok ettiğini veya yok etmekte olduğunu hisseder. Bebeğin kötü memeden sonra iyi memeye de saldırması onda mutlak bir suçluluk hissi doğurur (Göka,Yüksek,Göral,2006). Çocukların en sevdiği, sürekli oynadığı oyuncaklarına şiddet göstermeleri de bununla ilgili, ondan mutlak tatmin bekleyip, mümkün olmadığını görünce, ona zarar verme isteği oluşur ama aynı zamanda sürekli olmasa da onu rahatlatan, tatmin eden bir şey olması ona zarar verdiği için kendisini suçlu hissetmesine neden olur. Bu durumda ambivalans yani çift değerlilik durumu oluşur. Bebek bu suçluluk hisleri sonucunda depresif konuma girer. Daha önce bebeğin içinde ayırdığı sevilen/iyi ve zulmedilen/kötü (meme) erken egonun isteği ile birleşir. Bebeğin erken dönem egosu artık bu birleşmeden doğacak zararı kaldırabilecek kapasitededir. Klein’a göre bu ilişki olması gereken bir durumdur. Bebek önce ilk nesneyi iyi ve kötü olarak bölmeli ve içindeki şiddeti kötü nesneye yönetmelidir. Bu aşama sağlıklı bir şekilde atlatıldıktan sonra iyi ve kötü nesneyi içinde birleştirdiği depresif konuma yani gerçeklik aşamasına geçmesi gerekir. Bebeğin içine alınan iyi ve kötü nesnelerin etkileşimi sonucu saldırgan dürtüler nötralize olur ve sevgi nesnesi bebeğin gelişiminde kuvvet kazanacak şekilde etkinliğini arttırır. Bebek nesne bütünselliğine ve gerçekliğine kavuşur (Klein,1999). Klein, bebeğin anneye yansıttığı şiddetin daha sonra tekrardan içselleştirdiğini dile getirir ve bu durum süperego gelişimini sağlar. Bebeğin dışa atıp sonra tekrardan içe almasındaki amaç nesneyi yok etmekten çok onu kontrol etme üzerine kuruludur (Klein, 1934).Klein’ın kuramı gerçek bebek anne ilişkisinden çok bebeğin düşlemsel dünyasında olup bitenlere dayanır ve saldırganlık dürtüsü çok fazla vurgulanır (Gabbard, 1990).Klein, kendilikle ilgili ilk temellerin yaşamın ilk zamanlarında atıldığını iddia eder. İlk nesne ile olan ilişkiye yaşamın en başından itibaren agresyonun,şiddetin ve güç ilişkisinin yön verdiğini ifade eder. Hayatta kalabilmek ve başkaları üzerinde egemenlik kurma arzusu, yaşamın başlangıcından beri saldırganlık içgüdüsüyle varlığını gösterir ve anneyle olan ilişkide de esastır.