Kitabın ilk kısmında vicdan kavramıyla Marmeladov’un şu sözleriyle karşılaşıyoruz. ‘’Yoksulluk ayıp değil,zenginlik de erdem değildir.Sefaletse yüz karasıdır.’’ (Dostoyevski, F., 2017,s. 17). Marmeladov’un bu sözleri bize, sefaletin ruha dair bir araz olduğunu ve bunun vicdanı kaybetmekle eş değer olduğunu belirtmiştir (Çağlar, T., 2019). Raskolnikov annesinden aldığı mektubu okuduktan sonra annesinin ‘’Dunya’yı sev Rodya,o seni kendinden çok seviyor ‘’ bu sözüne takılmıştır, annesi ne demek istemişti? (Dostoyevski,F.2017 s.48) Yoksa kızını oğlu için feda ediyor diye vicdanı onu gizli gizli rahatsız mı ediyordu? Annesi mektupta Dunya’nın kendisinden yaşça büyük ancak yakışıklı ve kızına karşı her daim saygı duyacağından emin olduğunu bir memurla evleneceğini yazmıştır. Raskolnikov mektubu düşündükçe bu evliliğin olmaması gerektiğine ikna olmuştur. Çünkü mektupta açıkça görülüyordu ki annesi bu adamı bilhassa da Raskolnikov karşı çıkmasın diye yüceltiyordu. Ayrıca annesi mektupta,bu evliliğin herkes için ne kadar doğru bir karar olduğunu belirtip tıpkı Raskolnikov gibi kızının ve kendisinin bu konudaki düşüncelerini akla uygun hale getiriyordu. Raskolnikov kız kardeşinin bu evliliğinin Sonya’nın kendini herkese satmasından daha alçakça olduğunu düşünmüştür. Çünkü Sonya’nın başka çaresi yoktur onu fahişeliğe iten sefalet ve açlıktır. Ancak Dunya’nın karnı doyuyordur , o annesinin ve Raskolnikov’un daha iyi bir hayat sürmesi için kendini sevmediği bir adamın kollarına atacaktır. İkisinin de ortak özelliği yaptıkları eylemleri dış gerekçelere dayanmasıdır. Raskolnikov ise bu mektubu okuduktan sonra bu evliliğe engel olması gerektiğini düşünmüştür ancak bunu yapabilmesi için öğrenimi tamamlaması ve maddi bir güce sahip olması gerekiyordur yoksa kız kardeşi ve annesi taşrada nasıl yaşayacaklardır. Annesinde ve kardeşinde eleştirdiği şeyler, yaşadıklarının da dayatmasıyla kendisine dönmüştür. Kendisi toplumda huzuru sağlamak ve çevresinde iyi biri olmak için, toplumun kabul etmediği bir eylemde bulunmuş, cinayet işlemiştir. “Bir yandan bakarsan aptal, anlamsız, önemsiz, hain, hasta bir ihtiyar, kimseye bir faydası yok, hatta tersine, herkesin lanet okuduğu, ne diye yaşadığını kimsenin anlamadığı ve yarın zaten kendi kendine ölecek bir ihtiyar. Diğer yanda genç, taze güçler, hiç destek bulamadan kaybolup gidiyorlar, üstelik binlerce bunlar, her yerdeler! Hepsi de ihtiyarın manastıra hibe ettiği paralarla yapılıp yoluna konabilir! Onu öldür ve parasını al, o para yardımıyla kendini bütün insanlığın ve ortak davanın hizmetine ada: Ne dersin, tek bir kanlı suçun bedeli binlerce iyi işle ödenmez mi sence?” (Dostoyevski, F. 2017,s.141-142). Raskolnikov’un kafasına bu cinayet tohumunu atan sözler işte bunlardır. Raskolnikov’un kendi sözleri değildir bunlar meyhanede iki kişi arasında geçen bir konuşma esnasında duyduğu ve haklı bulduğu bir konuşmadan bir alıntıdır.Tek bir kötülük sayısız iyiliğine neden olacaksa bu o kötülüğü haklılaştırır mı? Peki bu bakış açısı doğru bir bakış açısı mıdır? Raskolnikov bu fikir üzerinden vicdanını aklamaya çalışır. Ama suçluluk duygusu peşini bırakmaz. Raskolnikov’un eyleme dönüşen düşünceleri, iç çatışmaları somatizasyona neden olmuştur. Hastalanır, yataklara düşer fakat buna sebep olan sadece masum Lizaveta’yı öldürmesi midir yoksa eylemlerinin bütünü mü? Raskolnikov tefeci kadını öldürmeyi düşündüğü ilk zamanlar kitabın başında bir rüya görür. Sembolik öğelerin çok fazla olduğu bu rüyada köylüler bir atı kırbaçlamakta ve ona eziyet etmektedir. Daha sonra atın sahibi elinde bir balta ile atın kafasını yarar ve onu öldürür. Rüyasında kendisi küçük bir çocuktur ve atı kurtarmak için babasından yardım istemektedir. Bu rüyayı aslında bir yandan Raskolnikov’un cinayeti işlememek için kendini durdurmak istemesi olarak yorumlayabiliriz. Ayrıca Raskolnikov tefeci kadını öldürmek için balta kullanmayı seçmiştir. Peki biz atın kendisine ait olduğunu söyleyerek atı öldüren adamı kötü bulurken, Raskolnikov’un eylemini neden o denli kötü bulmuyoruz? Çünkü işlenen suç, suça maruz kalan kimsenin masumiyeti ve o suçu hak edip etmediği ile ilişkilendirilir. (Purevdorj, A. 2017). Atı masum bulurken, Raskolnikov’la özdeşleşip, insanları sömüren, kız kardeşine kötü muamele eden tefeci kadının bunu hak ettiğini düşünebiliriz. Belki de aynı koşullarda bizim de işleyeceğimiz bir cinayet olabileceği için de o denli kötü bulmuyor olabiliriz. Ayrıca romandan, suçu sadece Raskolnikov’da bulmayıp onu dış etkenlere de atfetmemiz gerektiğinin sonucunu çıkarabiliriz. Bir başka noktadan baktığımızda ise Raskolnikov tefeci kadının yaşamayı hak edip etmediğine karar vermiştir. Ancak birinin yaşamaya değer olup olmadığına başka biri karar verebilir miydi? Tefeci kadının topluma faydalı olmadığını düşünüyordu, peki kendi ne kadar faydalıydı? Raskolnikov kimliklere değil kişiliklere önem veriyordur. Bu noktada tefeci kadının insanlara yaptığı haksızlık ve kız kardeşine kötü davranıyor olması Raskolnikov için geçerli nedenleri oluşturmuş ve onu kendi içinde haklılaştırmış olabilir. Peki o zaman neden vicdanı onu rahat bırakmıyordu? Masum Lizaveta yüzünden mi vicdanı rahat değildi yoksa başlı başına birini öldürmüş olma fikri mi onu rahat bırakmıyordu? Raskolnikov Sonya ile konuşmasında Sonya’nın kardeşlerinden biri olan Polenka’nın da Sonya gibi olacağını söylemiştir, Sonya buna karşı çıkmış ,bunun üzerine Raskolnikov ‘’Eğer Tanrı varsa, niçin bu kadar kötülükler oluyor, niçin insan bu kadar acı çekiyor? demiştir (Dostoyevski,F., 2017,s.369).Aslında Raskolnikov tanrıya karşı öfke duymaktadır ve bu öfkesini de tefeci kadına yansıtmıştır. Raskolnikov’un içindeki tanrıya dair saldırgan dürtüler yer değiştirerek başka bir nesneye yani tefeci kadına yönelmiştir. Raskolnikov yaşadıklarının sorumlusu olarak tefeci kadını görmeye başlamıştır.Ancak aslında yaşadıklarının hiçbirinin tefeci kadınla ilgisi yoktur. Vicdanı sessiz kalsa aslında suçunun da olmayacağını düşünmektedir. Ancak vicdanı bir türlü susmamaktadır. Roskolnikov’ un idi, ona tefeci kadını öldürmesini ve parasını çalmasını emretmiştir. Bu eylemin muhakemesi ego sürecinde olur ve süperegosu Raskolnikov’un cinayetten sonra suçluluk içinde kıvranmasına neden olmuştur. Cinayet esnasında idin boyundurluğunda olduğunu, tereddüt etmeden masum kız kardeşi de baltayla öldürmesinden anlayabiliriz. Raskolnikov’ a göre dünyada iki tip insan vardır. Bunlar “sıradan” ve “süper insan” şeklindedir. Sıradan biri gidip bir amaç uğruna birini öldürdüğü zaman bu bir suçtur ancak Raskolnikov’a göre Napolyon gibi büyük komutanlar iyi bir amaç uğruna birilerini öldürdükleri zaman süper insan olmuş oluyorlar. Ancak bu insanların vicdanının sesine kulak verip bazı engelleri aşmaya hakkı olduğunu ama bu hakkın elbette yasal bir hak olmadığını söylemiştir. Raskolnikov hangi tarafa aidiyet beslemesi gerektiğinin muhakemesini yapıp tasarladığı cinayeti gerçekleştirmiştir. Raskolnikov toplumun iyiliği için gerçekleştirdiğini düşündüğü bu cinayetle kendisinin de sıradan bir insan olmadığını göstermek istemiştir. Raskolnikov’un cinayeti düşünmesi ve hayata geçirmesi onu ahlaksız biri yapar mı? Raskolnikov’un vicdanının sessiz kalmaması onun iyi bir insan olduğun düşünmemizi sağlamıştır ancak bu işlediği suçun varlığını değiştirmez. Raskolnikov suçluluğunu göze alarak eylemde bulunmuştur ve eylemini de gerekçelendirmiştir, haklı gerekçelerle gerçekleştirdiği eylem onu ahlaksız olarak nitelendirmemize neden olmaz. Çünkü ahlak gerçekleşen eylemden sonra yaşanılanlardır. Gözümüzde Raskolnikov’u aklayan 8 yıl kürek cezası alması değildir, işlediği cinayetten sonra günlerce çektiği vicdan azabıdır. Süperegonun cezalandırmalarıyla yaşadıklarına üzülmemiz, ona acımamız ,ona hak vermemize neden olmuş olabilir. Vicdanı onu küçük düşürmüş, kendisinden süphe duymasına, utanmasına, gerçekliğini yitirecek noktaya gelmesine neden olmuştur. Cinayeti işlediği günden beri vicdanın mahkumu olarak cezası çekmiş olması Raskolnikov’a karşı içimizde bir acıma duygusu uyandırmış ve onunla kendimizi özdeşleştirmemizi sağlamıştır. Raskolnikov suçunu itiraf etmeden önce kendisini vicdanına teslim etmiştir. Kendi vicdanının mahkumu olmuştur. Raskolnikov idin dürtülerine yenik düşmüş ve cinayeti işlemiştir ancak daha sonra süperego onu uzun ve zorlu bir vicdan muhakemesine tabi tutmuştur. Vicdan muhakemesinin cezası 8 yıllık kürek cezasından daha yıpratıcı yaşanmıştır. İtiraf etmek ve suça karşılık toplum tarafından cezalandırılmak vicdanının rahatlamasına neden olmuştur. Bu sayede Raskolnikov özgürleşebilmiştir. Varlığının şeytani yanı onu bir eyleme sürüklemiş; varlığının içsel, mahrem yanı olan vicdan ise onu özgürleştirmiştir. Aslında her ikisi de kişinin içindedir, iyi de kötü içerde bir arada bulunur. Vicdan adaletin savunuculuğu yapmış ve yerine gelebilmesi için çaba sarf etmiştir (Ceylan, D., 2017).Bu sayede gerçek ve adalet yan yana gelebilmiştir. Doyurulmamış dürtüler de vicdan da kişinin içinde birlikte var olur. Kişinin sağlıklı ruhsal yapılanmaya sahip olabilmesi için dürtü kontrolünü sağlayabiliyor olması gerekir. Toplumun kişiyi suça sürükleyeceği gibi kişinin de suç işlemede sorumlu olduğunu unutmamak gerekir.